4 Haziran 2023 Pazar

İnsan bencil mi -> Bir yılın ardından



Biyolojik sınırlarıyla hafızam, hıza boğulmuş gezegende yeterli olmadığı için ben de elektronik alet kullanarak kendimi yeni güne hazırlayanlardanım. Gördüklerimi, bildiklerimin detaylarını, bazen gereksiz verileri elektronik kodlara dönüştürüyorum; aklımın çağrıştırdıklarını arama motoruyla gözümün önündeki ekrana getiriveriyorum. 2000lerin başında, daha ilk gençlik yıllarımda dergiler, kitaplar, ansiklopediler aracılığıyla o zaman da hafızam beyin küresinin dışına taşıyordu. Bu düzeyden geri dönüş yok artık... 

Gecemizi aydınlatan, evrendeki her türlü hareketimizi devleştiren elektrikli dünyanın diğer foksiyonlarını küçümsemiyorum; aslında, insanın alet yapma becerisine hayranlık duymamak elde değil. Kendi tanrısallığımıza, yine insan olarak bizlerin huşulu bir saygı duyması diyelim. Dahilere, mucitlere, yeteneklilere hayranlık değil de insanlığın bütününe, kolektivitesine kadeh kaldırmayı tercih ederim. Çünkü her insanın potansiyeli oldukça iyi işler üretebilir, vasatlığa mahkum eden çağdan kurtulursak eğer. Sessiz kalabalıkların bilinçli çoğunluk olduğu gün, işte o gün bizi kimse tutamaz...

Hafızaya dönersek, zihinsel becerimizle yaşadıklarımızı işleyerek kişi oluşumuzun sağlamaya çalışıyoruz. İlişkiler ağının içinde türümüzün bir bireyi olmaya çalışıyoruz. Toplumsallığın içindeki tekillikler olabiliyoruz, ama hala özgünlükler olmaktan uzak olduğumuz bir evre. Üstelik elektronik işlem becerisiyle zihinsel kapasitemiz de kişiye ait bir boyutta olmaktan uzak. Karmaşık matematiksel işlemler, çok geniş veriler arası gezinmeler, gözlerimizle göremediğimiz boyutlardan görüntü getirmek mümkün. Hafıza ve zihin iç içe kelimeler, belki de aynı şeyin farklı vehçeleri denebilir. Biri içeriye dair daha fazla iş üstlenirken diğeri daha dışarıya dönük etkileşimlerin uzantısı ve biyolojik yapımızdan fazlasına tekabül ediyorlar her zaman. İkisi de zamansal akışla biçimlenirken bilincimiz sahneye giriyor. 

Bilinç, biyolojik uyanıştan, kendi benliğimizi fark etmekten daha fazlasına işaret eden bir oluş hali. Var oluşumuzun milyonlarca, milyarlarca olası kombinasyon içinde rasgeleliklerle olma durmuna bir direnç. Kendi tarihselliğimizin öyküsünü inşa etme becerimiz, sadece bize, sadece bireye ait olmayan büyük bir dönüşümün ürünü. Toplumun ve yarattığı tarihin ürünü bilincimiz, irademiz oluş içindeki hayatımıza yön verebilmemizi sağlayan şey. Var oluş, yaşamın zenginliğini renkli haplar içinden zevke göre seçerek şekillendirdiğimiz bir benlikten öte, bilinçli olarak genel deseni belirledikten sonra içini gerekli araçlarla oya gibi işleyebildiğimiz bir örgü ya da böyle olmalı.

Kendi biyolojik köklerimizi aşan, bireyselliğimizin, yaşadığımız toplumsallıkla ilişkisini anlayan bir bilinçlenme bahsettiğim. Toplumsallığımızı anlamak, onda var olan köklerimize bakarak mümkün. İnsanlığın tarihi, o tarihin içinde oluşan kendimizi görmemizi sağlıyor. Zorunlu zaman ve mekan içinde yaşadığımız tarihselliğin bilinci, kavradığımız sınırlarımız ve bu sınırları irademizle değiştirme çabası özgürlüğümüzü getiriyor. Bireyin oluş sınırları yine kendi toplumsallığının oluş sınırlarıyla iç içe, dönüştürmeden dönüşmek mümkün olmuyor...

Buradaki niyet yeni bir kişilik teorisi geliştirmek değil, şimdiye kadarki açıklama çabalarının ve keşfedilen özeliklerimizin aslında ne kadar birbirinin içine girdiğini düşündürmek. Mistik bir özümüz olduğu düşüncesini aşan biyolojik köklerimizi vurgulamak, evrilen canlılığın bir parçası olarak oradan taşıdıklarımızı masaya koymak önemliydi. Şimdiki evre bu kökleri hatırda tutarak biyolojimizi aşan yönlerimizi kavramak, kendi başına var olamayacak kolektif hafızamızı ve eylemliliğimizi takdir etmek, hakkını vermek. Şimdi olduğumuz insanı yapan veya istediğimiz insanı yapamamıza engel olan şeyin insanlığın tarihinde saklı olduğunu görmek. Bunu öğrenmekle, yanlış bilinç halinin farkına varmakla başlıyor yeni yolculuğumuz.

Var olduğumuz toplumsallığı biyolojik yapımızla çiğniyor muyuz? İnsanın biyolojisi nedir? Doğamız bencillik üzerine mi, özgecilik üzerine mi kurulu? Yoksa nötr mü? En genel haliyle insan "kültüründen" bağımsız mı? Tarihsel maddecilik indirgemeci bir metod mu? Yansıttığımız davranış biçimleri ne ölçüde biricik, yoksa birbirimize benziyor muyuz? Neden?

Nevzat'ın kitabı, işte, bu arayış pratiğinin bir ürünü.

...

Neden bu yazı bir yıl sonra? Yanıtı kendi kişisel hafızam. Evrim, zihnimin fiziksel olarak ayrı ama içsel bir parçası olmuştu. Bazen ayrılmak gerekir o parçadan. Bu yıl hayat eşim Evrim'in, yoldaş Nevzat'a dönüşmesi süreciydi. Birleşen zihinlerden ve bir olan hafızadan kopuşun sanıcısı, başka bir oluşa geçiş için gereken bağımsızlığın edinilmesi idi. 

İyi bir ilişki diyologlar bütünüdür, evrilen dilin değerini bilmektir. Karşılıklı konuşmalarda, satırların yarısını silmeye çabalamak anılara ihanettir. Kendini deli yerine koymak, boşluğa konuşmuş olmaktır. Birlikte oluştuğumuzu bilmek, insanlığı birbirinde somutlamak büyük bir deneyimdi. Birlikte inşa ettiğimiz yılların tartışmaları, öyküleri, insanlığın bütünüyle kurulan ortak duygulanımlar, arzular işte bu kitapta Evrim'in kaleminden aktı.

Değişebilmek için değiştirmek isteğimiz öykümüz bir eşiğe vardı. Bir tamamlanma hali, dairenin kapanması değil de bir üst düzleme ulaşma momenti. Bugün başladığımız yerde değiliz. Büyüdük, olgunlaştık, insanlığın kolektif mücadelesine, tarihe katkı koyarak yürüdük, birlikte öğrendik. Öğrenmeye devam ediyoruz, artık ayrı etkileşimlerle. Ama türdeşlerimizin içinde...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder