7 Ekim 2015 Çarşamba

Bize ait bir yazı...

Dün okumuştum onu. Beni okuduğundan mutlu olarak. O da mutlu olmuştu benim Nazım okuduğumdan. Hayatın değişeceğine olan inancımdan, bunun dizelere dökülmesinden mutluydu. Ben, beni anlamasından mutluydum.


Sonra bugün oldu. Onunla ilgili bir haber okudum. Böyle öğrendim bir yıldızın daha kaydığını. Belki son sözlerinden birisi olmuştum, son düşündüklerinden birisi. Belki o an yeniden umutlanmıştı, minik bir kıpırdanma olmuştu, bir serinlik hissetmişti...


Bizi birbirimize sarmalayan insanın ve kelimelerin güzelliğiydi.


Sennur Sezeri'in okul öncesi, çocuk ve gençlik kitapları alanına yönelik elektronik olarak çıkan İyi Kitap'ın 77. Sayısı'ndaki yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.




Hepimiz Afrikalıyız!

   Bilirsiniz ya da duymuşsunuzdur; ünlü bir şairin bir dizesinin daha genç bir şair tarafından şiirine katılması, ünlü bir yönetmenin bir sahnesinin daha genç bir yönetmence kendi filminde yinelenmesi gençlerin ustalarına saygı duruşu sayılır.

   Zelal Özgür Durmuş, çocuklara yapısı insanları çok hatırlatan maymun ailesini anlatırken böyle bir saygı duruşuyla başlamış kitabına:
“Haydarpaşa Garı’nda
Deniz kokan merdivenlerde
Nâzım Hikmet
oturmuş düşünüyor”

   Zelal Özgür Durmuş, Nâzım Hikmet’e saygı duruşunun ardından, 5 yaşından 64 yaşına bir insanın düşüncelerinde maymunları, evrimi ve yaşamı anlatıyor bize.

   Kahramanımız beş yaşında, sokağındaki canlıları birbiriyle karşılaştırmaya çalışıyor. On beş yaşında şempanzelerin ceviz ayıklamasının insanlarla benzerliğini fark ediyor. O arada da “evrim” olgusu geliyor aklına. Yani canlıların gelişerek ve yaşadıkları yere göre değişerek ilerlemesi.

   Ortak bir atadan gelen binlerce canlı. Eminim şimdi siz de sorular soruyorsunuz, merak ediyorsunuz: “Nasıl bir canlıyla atam ortak olabilir benim? Kuşlar uçuyor, ben uçamıyorum; kedinin tüyleri var, benim yok. Benim akrabalarım hangi canlılar?”

   Sonra yaşamın başlangıcını fısıldıyor bize yazar: Önce hücreler, daha doğrusu hücreleri oluşturan moleküller, bütün canlıların ortak yapı taşı.
“Moleküller yüzmüş en eski sularda.
Birleşmiş, itişmiş.
Biçim biçim yağ damlasına dizilmiş.
(...) Ayrılmamış, çoğalmış damlalar.
Tek vücut olmuş hücreler.”

   Sizi bilmem ama ben hemen soruyorum; “Ne zaman olmuş bu büyük değişim?”

   Kitapta yirmi üç yaşındaki delikanlı “Dünya üç bin milyon yaşındayken” diye cevaplıyor beni.

   Ben susup kalıyorum. Dünya ne kadar yaşlı. Canlılar ne kadar genç. O sıra bir yosun tırmanıyor masama. Kitaptaki denizden. Karaya tırmanan ilk yosun bu olmalı. Onu artık örneği kalmamış bir balık izliyor. Ayaklı bir balık. Bir, iki, üç, dört ayağı var. Balığın önünden bir kız böceği uçuyor. Alnıma konuyor. Uff...

   Uyuya kalmışım meğer. Başım masaya çarpıyor. 

   Kitabı kapatmak istiyorum ama öykünün sonunu da merak ediyorum, hani maymunlar vardı? Bu koca bir dinozor resmi... Bir de göktaşı. En iyisi yarın okumalı kitabı.

   Okudum. Okudum da neler öğrendim. Mesela hepimizin bir şifresi var, vücut şifresi: DNA. Bilim adamları canlıların kimlerle akraba olduğunu, yaşam özelliklerini bu DNA denen parçacıklardan öğreniyorlar. Meğer bizim DNA’larımızın büyük kısmı aynıymış maymunlarla. Hem maymun ailesi “primatlar” ne kadar kalabalıkmış: Hortumlu maymun, makak, resus makak, babun, vervet, tamarin, marmoset, gececi, saki, kapuçin, tarsiyer, lemursu, sifaka lemuru, gibon, orangutan, goril, şempanze...

   Hangisi beni kendine yakın sayar? Hindistan’da çatılarda yaşayan, yiyecek toplayan maymunlar varmış. Hangisi bizim evde yaşamayı ister? Elleri ellerime benzese de, annemi dinlemeyi göze alır mı?

   DNA’lar bir yana, primatlarla ellerimizi kullanışımız da benziyor galiba.

   Dört milyon yıldır ayaktaymış insanlar. Dört milyon yılda şehirler kurmuş. Şehirler yıkmış. Ama en eski insan fosilleri hep Afrika’da bulunmuş. İnsanlık buradan yayıldı dünyaya o halde!

Nâzım Hikmet bir şiirinde şöyle seslenmişti bize:
“…bakmayın mavi gözlü olduğuma ben Afrikalıyım”

 Ve Zelal Özgür Durmuş kitabının sonunda bir selam da buradan göndermiş usta şaire.
“Ve torunu, Hepimiz Afrikalıyız! Diye düşündü on yaşında.”

Çocuk haklı mı?

SENNUR SEZER